Mouse İle Üzerine Geliniz

Mouse İle Üzerine Geliniz -----))--@

4 Ocak 2011 Salı

Sevgilinin Sevgiliye Döktüğü Hasret Gözyaşları

Hârise oğlu Zeyd, henüz sekiz yaşlarında bir çocuk idi. Birileri tarafından âilesinden kaçırılmış ve Ukâz Panayırına götürülüp orada köle olarak satılmıştı.
Ancak Zeyd’i köle olarak satın alan kişi, Hz. Hatice vâlidemizin yeğeni olan Hakîm bin Hizâm idi ve onu Hz. Hatice vâlidemize hediye etmek üzere satın almıştı. Nitekim öyle yaptı ve onu Hz. Hatice vâlidemize hediye etti.
 Hz. Hatice vâlidemiz de onu sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’in hizmetine verdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem de onu âzât ederek hürriyetine kavuşturdu ve ona çok büyük iyiliklerde bulundu.
Yıllar sonra idi. Bir gün anne-babası, amcası ve kabilesi Mekke’ye gelip de orada Hz. Zeyd ile karşılaştıklarında, onu beraberlerinde geriye götürmek istediler.
Ancak Hz. Zeyd onlarla gitmeyeceğini, Çünkü hâlinden ve hayatından çok memnun olduğunu, Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem’i onlara tercih ettiğini ve Ondan asla ayrılmayı düşünmediğini söyledi. Onlar çok ısrar edince de onlara şunları söyledi:
“Ben insanların en hayırlısının yanında, Ka’be’nin civarında ve en mukaddes beldede bulunuyorum ve bundan dolayı da gayet rahat ve son derece mutluyum. Lütfen benim rahatımı bozmayın ve huzurumu kaçırmayın.”  
İşte onun bu sadâkatine ve vefâsına karşılık olarak  Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem de ona hep özel muamelede bulunmuş; hattâ onu İslâm’ın başlangıcında evlat edinmiş (ki, bu husus ileriki yıllarda yürürlükten kaldırılıyor) ve onu sürekli olarak  yanında bulundurmuştur.
Hem onun bu sadâkatine ve vefâsına karşılık olarak, İlâhî dâvet geldiğinde, Hz. Hatice ile Hz. Ali’den sonra, kendisine hemen îmân ve hidâyet nasip olmuş ve Sahâbîler safında üçüncü Sahâbî, köleler içinde de birinci Sahâbî olarak yer almıştır.
Ve artık bundan sonra o, Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem’in yüce ahlakının müstesnâ bir temsilcisi, parlak bir kopyası ve ibretli bir örneği olarak yaşayacak ve öyle anılacaktı. Evet Hz. Zeyd, artık her hâl-ü kârda şânı ve şerefi çok yüce olan Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem’in gölgesi olmuştu. Öyle ki,
İbâdeti ve sohbeti Onunla birlikte olduğu gibi, yemesi ve içmesi de Onunla birlikte idi. Hem hazarda olduğu gibi, seferde de Onunla birlikte idi. Hem ezâ ve cefâda, kederde ve tasada ve hüzün gözyaşlarında Onunla aynı kaderi paylaştığı gibi, sevinçte, sürurda ve sevinç gözyaşlarında da Onunla aynı kaderi paylaşıyordu.
Ancak bu derece sürekli olan bir beraberliğin, şeref ve rütbenin elbette ki bir bedeli olacaktı. Nitekim İslâm’ın bidâyetinden nihâyetine kadar, Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem’e yapılan onca ezâ ve cefâlardan o da nasibini alıyordu. Çünkü Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem ile birlikte İslâm’ı tebliğ etmek üzere değişik kimselere veya kabilelerle gittiklerinde, bazen birlikte ilgi ve alâka, sevgi ve iltifat görürken, bazan de yine birlikte kovuluyor, tartaklanıyor, taşlanıyor ve mahzun ve mükedder bir şekilde gerisin geriye gönderiliyorlardı. Nitekim Tâif’te başlarına gelenler bunun en çarpıcı örneğidir.
Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem, bu âzâtlı kölesini, bazan kendisi yerine vekil bırakıyor ve bu davranı-şıyla, kölelerin de insanlardan bir fert oldukları, onların küçümsenmemesi gerektiği, hattâ kölelik müessesesinin kal- dırılması gerektiği dersini veriyor ve bunu bizzât kendisi fiilen gösteriyordu. Nitekim bir zaman geliyor, Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, evvelki günün kölesi ve dünün âzâtlısı olan Hz. Zeyd’i, Bizans’a doğru, Rumlara karşı hazırlanan ordunun başına kumandan olarak tayin ediyordu.
Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, orduyu hazırlayıp gönderirken, savaş esnâsında olacak olan bazı hâdiseleri, Allah’ın izniyle ve göstermesiyle görüyor ve yanında bulunan Ashâbına şöyle diyordu:
“Şâyet Zeyd şehid olursa, onun yerine Ca’fer, o da şehid olursa onun yerine Abdullah bin Revâha kumandanlığa gelecek.” (Buhârî, megâzî, 44)
Bu şerefli komutanların hepsi de gözlerini kırpmadan görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirdiler ve sonunda hepsi de şehidlik rütbesine ulaştılar ve Cennette kendilerine tahsis edilen yüce makamlara eriştiler.
Şerefli Ashâbından bazılarıyla birlikte Medîne-i Münev -vere’de bulunan Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, bir ara Mûte savaşında olup bitenleri canlı yayında anlatır gibi anlatmaya başladı ve bu esnâda üç mübarek ve kahraman kumandanların şehid olduklarını, üçünün de şehid olur olmaz birlikte Cennete girdiklerini ve orada gıpta edilecek hallere mazhar olduklarını Ashâbına bildirdi. (Buhârî, megâzî, 44)
Bu müjdeli ama o kadar da hüzünlü olan haber kısa bir zamanda Medîne-i Münevvere’de yayılmış ve Mûte’de olup bitenlerden herkesin haberi olmuştu.
Artık İslâm Ordusu, Medîne’ye dönmek üzere idi. 
Bir gün Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, şehid olan Hz. Zeyd’in kızı ile karşılaştı. Şehid evladı olan masum kız çocuğu mânâlı ve hüzünlü bir şekilde Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’in yüzüne bakıyordu.
Bu mânâlı ve hüzünlü bakışlar karşısında Efendimiz sallallahü aleyhi ve selem dayanamamış ve bir taraftan Hz. Zeyd’den yıllarca gördüğü sarsılmaz derecedeki sadâkati ve vefayı hatırlamış, diğer taraftan da o şehîdin geriye bıraktığı boynu bükük o masum yavrucuğu görünce rikkate gelmiş ve gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Yanında bulunlar,
- Ey Allah’ın Rasûlü! Niçin ağlıyorsunuz? diye sordukla- rında ise, onlara dönmüş ve onlara gözyaşları içinde şu meâlde mukâbelede bulunmuştu:
      -Bu, sevgilinin sevgiliye olan hasreti ve gösterilen sarsılmaz sadâkat için dökülen hasret gözyaşlarıdır.
Ey Zeyd! Her iki âlemde şeref tâcı olarak yetmez mi sana?
Ashâb-ı Kirâm’dan, sadece senin adının geçmesi Kur’an’da.
Sen Efendine yıllarca, aralıksız olarak gösterince bunca vefâ,
Sevgiline, işte böyle hasret gözyaşları döktürür; Yüce Mevlâ. 

 Kaynak:Aklın Gözyaşları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder