Mouse İle Üzerine Geliniz

Mouse İle Üzerine Geliniz -----))--@

27 Şubat 2011 Pazar

26 Şubat 2011 Cumartesi


Aydan geceyi, güneşten gündüzü var eden,,
İnciyi midyenin midesinde, balı arının peteğinde var eden,,
yağmurdan baharı topraktan çiçeği var eden,,
Kalbimizi yoktan var eden RABB/imiz''e HAMD olsun ..
ALLAH'ım!
Kalbimize nakşettiklerin için SANA şükrediyoruz...
 Acıların karşılığında CENNET/i sunduğun,
günahlarımızı rahmetinle affettiğin,
sevgiyi bize verdiğin için SANA şükürler olsun...
Yüce ALLAH'ım,
bizleri bu zor İmtihanda başarıya ulaştır İnşaAllah...
Amİn.

25 Şubat 2011 Cuma

Keşke bununla imtihan edilmeseydim diyenler!

Dert söyletir!” demiş büyüklerimiz. İnsan acı çektiği zaman her şeyi söylüyor. Her şeye, herkese isyan etmek istiyor. Acıyla inleyen bir insanın iniltileri gibi, ne dediği anlaşılmaz acılı insanın.

Bazen, “Niye ben?” diye sorar insan. “O kadar insan var, o kadar kötülük yapan var. Niçin onlar değil de ben?” Acıyı kendine yakıştıramaz insan.
Bazen, “Keşke!” diye başlayan pişmanlıklar yakar acılı insanın yüreğini.
Bazen, “Bir daha mı…?” diye başlayan, acıyla alınmış hayat dersi dillendirilir.
Bazen, “Keşke bununla imtihan edilmeseydim! Başka acılarım, sıkıntılarım olsaydı da, bu acıyı yaşamasaydım!” diye isyan eder insan.

“Keşke bununla imtihan edilmeseydim!” diyenler, imtihanı anlamamış demektir. Hangi öğretmen yazılıda soruları öğrencilere hazırlatır ki? Okullarda ki imtihanlarda bile soruları seçme özgürlüğümüz yok iken, hayat imtihanında soruları / sorunları seçme özgürlüğünü beklemeye hakkımız olur mu?

Keşke…!
Bir öğrencimin felçli çocuğu dünyaya gelmiş. Anne olarak evladını çok sevdiğini, ancak evladıyla imtihan olmanın ağır geldiğini anlatmıştı. “Her zorluğun acısı vardır. Ancak evlatla imtihan edilmek çok zor geliyor bana!” diye üzüntüsünü belirten öğrencime, teselli vermem imkansızdı. Ancak, öyle bir özeleştiri yaptı ki, ben onu teselli edememiş olsam da, o bana çok güzel bir bakış açısı kazandırmıştı.

Annesi sürekli kaynanasından çektiği sıkıntıları anlatmış yıllarca. Babaannesini hiçbir zaman sevememiş, annesinden dinledikleri yüzünden. Ablası evlendiğinde de, aynı sıkıntılar evde hep konuşulmuş. Ablası evde sürekli kaynanasını kötülüyormuş.

Öğrencim o kadar çok dolmuş ki kaynana merkezli aile sıkıntılarından, “Yarabbi, bana kaynana sıkıntısı yaşatma da, ne dert verirsen ver!” dermiş kendi kendine. Annesi ve arkadaş çevresine, asla kaynana ile yaşamayacağını, mümkünse annesi ölmüş birisiyle evlenmeyi tercih edeceğini söyleyip dururmuş.

Allah duasını kabul etmiş! Kendisini istemeye gelen kişinin, annesinin ölmüş olmasına, içten içe sevinmiş. Güzel bir düğünle evlenmiş. Beş yıl içerisinde iki tane sağlıklı çocuğu olmuş. Kaynana derdi (!), annesinden ve kız kardeşinden dinlediği bir nostalji olarak kalmış hayatında.

Üçüncü evladı sakat olarak dünyaya geldiğinde, hüzün bulutları çökmüş evlerine. Aylarca kabullenememiş sakat bir çocuğu. Sakat bir çocuğa ömür boyu bakmak zorunda kalmak çok ağır geliyormuş. Evladının çektiği acıya mı yansın, evladının çektiği acıyla yanan yüreğine mi? Zamanla alışmış ve kabullenmiş bu sıkıntısını.

Tüm bunları bana anlatan öğrencim, gözlerinden akan yaşlarla, “Keşke bende kaynana sıkıntısı çekseydim de, evladım sağlıklı olsaydı!” dedi.

Tüm içtenliğiyle bana bunları anlatan öğrencim, “Öğrencisinden hayat dersi almış bir öğretmenin mutluluğunu” yaşattı bana. “Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” diyen herkese anlatıyorum bu hayat dersini.

* * * * * * *

“Ben niye kuyuya atıldım?” diye üzülen Yusuf (as), Mısır’a Sultan olacak yolun, kuyudan geçtiğini bilmiyordu. Kuyu da Yaratıcısına teslim olan Yusuf, saraya girdi. Saray’da ilahi ahlaka teslim olan Yusuf (as), zindanla cezalandırıldı. Zindan, Mısıra sultan olma yolunda ki son basamaktı.
“Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” diye isyan etmeyen Hz. Yusuf (as), herkese ders veriyor.

Ateşe atılan Hz. İbrahim (as), ateşten oluşmuş közlerin, gül bahçesine dönüşeceğini bilmiyordu. Sadece teslim olmuştu.
“Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” demeyen Hz. İbrahim (as), en acı imtihanlarda teslim olmanın güzelliğini gösteriyor hepimize.

Babası İbrahim’in (as) bıçağı altına yatan İsmail (as), bıçağın kesmeyeceğini bilmiyordu. O (as), Allah’a (cc) ve babasına teslim olmuştu.
“Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” diye hüzünlenmeyen Hz. İsmail (as), yolumuzu aydınlatıyor.

Mekke’den kaçarcasına Hicret etmek zorunda bırakılan Peygamberimiz (as), Mekke’nin fethinin Hicretten geçtiğini bilmese de, Hicret etti. Memleketini terk etme emrine teslim olmuştu sadece.

* * * * *
Teslim olmak, Hicret’i, Hicret fetih kapısını açar.
Allah’a teslim olan, Mekke’yi teslim alır.

Teslim olmak, ateşi gül bahçesine çevirir.
Allah’a teslim olanı, ateş bile yakmaz.

Teslim olan, kurban olmaz.
Allah’a teslim olanı bıçak bile kesmez.

Teslim olan, kuyudan saraya, zindandan tahta çıkar.
Allah’a teslim olan, kuyudan saraya girer.
Allah’a teslim olan, zindandan tahta çıkar.

“Keşke bununla imtihan edilmeseydim!” diyenler, başınıza gelene teslim olun!
Acılara değil, acıları verene teslim olun!


Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bir gün namaza giderken


Hz. Gavs'i KASRİ K'S'A Bir gün namaza giderken yanındaki mollaları ile, cami'ye sadece abdest ihtiyacını gidermek için gelen biri'ne mübarek abdest al namaza gel bizimle buyurdu.. bunun üzerine mollalar: KURBAN bu adam normal'de namaz kılmaz ki bu'da bu seferlik olur arkası gelmez bunun üzerine GAVS'I KASRİ K'S'A BUYU...RDULAR: ONU 70 BIN YİL CEHENNEMDEN KURTARSAK ODA BIRŞEY'DIR... Burdan anlaşılıyor ve mürid'lere verilen bir teşvik ve telkin var... kişi o ki yalnızca kendisine vesile olması değil başkalarının'da hayri'na müsebbib olabilmesi'dir... Sofi odur ki konuşmadan vaaz edebilsin. Bu'da yaşayış ile belli olur..
En tesirli vaaz yaşam biçimi'dir.

20 Şubat 2011 Pazar

HAYKIRSAM ..

Ağlasam hıçkırıklarımı duyarmısın?

Acırmısın şu zavallı halime,

Onca günahıma rağmen kabul edermisin beni,

Ümmetim dermisin Ya RasulAllah,

Herkesin nefsi nefsi dediği o günde

Kimsenin kimseye faydası olmayan o günde,

Anaların çocuklarından kaçtığı,cehennemin kıvılcımlar saçtığı o dehşetli mahşer gününde,

Benide hatırlarmısın?

Katarmısın benide kurtuluş kervanına,

Beni de alır mısın yanına Ya RasulAllah,

Sana layık ümmet değilim bu bir gerçek,

Ama sende olmasan kim şefaat edecek.

Ne olur Ne olur.!

Bir sabah Sen uyandır beni uykumdan,

Senin tatlı sesin okşasın kulaklarımı,

hayalin kucaklasın sabahlarımı,

İSTEMEM güneş doğmasın gecelerime

Senin eşsiz cemalin süslesin rüyalarımı

ve MEDİNENDEN BİR HABER SAL şu aciz ümmetine

Koşa koşa  geleyim SANA YA RASULALLAH,

koşa koşa geleyim

Yetişemesem bile yollarında ölürüm.

Haykırsam feryadımı duyarmısın?

Bakarmısın katran karası yüzüme

Ben dara düşmüş kimsesiz bir GARİBİM,
SEN lutfedip gülermisin yüzüme?

Dünya hayatı ZEHİR OLDU adeta,

Lakin dar-ı ukbada SEN bırakma beni,

KORKUYORUM YA RASULALLAH,

SIRATTAN geçerken düşeceğimden korkuyorum,

ALLAH'IN AZABINDAN korkuyorum,

Yüzüme bakmayacağından,beni hatırlamayacağından korkuyorum,

NE OLUR uzat ellerini TUT ELLERİMİ

Elimden tutacak kimsem kalmadı bu dünyada,

HEP KIŞLARI YAŞARIM bahar SENİN yanında,

Hazana erdi ömrüm, ne olur benide al Yanına.

Razıyım,kurban edip yatırsanda yerlere

Peşinden sürüklenmeyede razıyım,uğrunda ölmeyede..

UĞRUNDA ÖLMEYEDE...!!!

Fethullah Akti -- Taif'te Taş Yağmuru(2008)


Mısır’da uzun zamandır susmasıyla ünlenmiş iyi huylu bir derviş vardı. Birçok âkil kişi uzaktan yakından gelerek etrafında pervane olup dervişten feyz almak istiyordu. Bir gece bu derviş kendi kendine şöyle düşündü: – İnsan dilinin altında gizlidir. Böyle susup durmak olmaz. Misafirlerle konuşmak gerek. Konuşmazsam kimse benim alim olduğumu bilemeyecek. Derviş konuşunca dost düşman herkes onun Mısır’ın en cahili olduğunu anladı. Adamın huzuru ve düzeni bozuldu, rahatı kaçtı. Çaresiz, Mısır’dan çıkıp başka yere gitmek zorunda kaldı. Ayrılırken tekkenin duvarına şunları yazdı: “Çirkin yüzümü güzel sandığım için perdeyi kaldırdım. Eğer aynada kendimi görmüş olsaydım, cahillik edip yüzümü örten perdeyi yırtmazdım. İnsan sükut ederek üstünlük bulur, susmayan cahil ise rezil olur.” Sükutun her zaman bir değeri vardır: Âlime heybet kazandırır, cahil için bir perde olur. Eğer âlimsen çok konuşarak heybetini yitirme. Yok, cahilsen perdeni yüzünden sıyırma. Gönlündekileri insanlara açmak için acele etme. Bunu ne zaman olsa yapabilirsin. Fakat bir kez sır ortaya çıktı mı, onu tekrar saklamaya imkan bulunmaz. Kalem gibi susmak gerekir. Başı bıçakla kesilmeden sultanın sırlarını ne güzel sakladı. Sözü insan gibi, akıllı uslu söylemek gerekir. Yoksa hayvanlar gibi susmak daha iyidir.

Şeyh Sadi Şirâzî, Bostan

S.İhsan Erol diyor ki:


Mürsidsiz gidilen yol, niyetsiz amel etmek gibidir. Seyyid Ihsan Erol