Mouse İle Üzerine Geliniz

Mouse İle Üzerine Geliniz -----))--@

25 Ocak 2011 Salı

Surre Alayları

Her Müslümanın kalbinde, mukaddes beldelerin sevgisi ve özlemi tüter. Maddî imkânları elverenler yolculuğun meşakkatine aldırmaksızın kutsal topraklara doğru sefer ederler. Allah yolunda yapılan güzel hizmetlerden birisi de hüccâcın ve orada yaşayan muhtaçların hizmetini görmektir. Orada yapılan ameller bin yahut yüz bin misliyle karşılık gördüğü gibi oralar için yapılan infaklar da inşallah kişiyi aynı nâiliyete ulaştırır.

Tarih boyunca Müslümanlar, gerek devlet eliyle gerek ferdî olarak bu uğurda güzel hizmetler icra etmişlerdir. Mesela Abbasi halifelerinden Harun Reşit’in hanımı Zübeyde Sultan, bütün mücevheratını infak ederek hacıların su ihtiyacını karşılayacak su kanalları yaptırmıştır. Sonradan tıkanan bu kanallar, Mimar Sinan tarafından onarılarak tekrar faaliyete geçirilmiştir. Bu defa da tamirat masrafını, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan bütün mücevheratını infak ederek karşılamıştır.
Mukaddes beldelere yapılan infakların en güzeli ve renklisi hiç şüphesiz Surre Alaylarıdır. Abbasilerden itibaren İslam devletleri, hususiyetle hilafet makamı, Surre Alayları tertipleyerek mukaddes beldelerin ihtiyaçlarını tedarik etmişlerdir.
“Surre”, para kesesi anlamındadır. Harameyn’e gönderilen paralar, surrelerin (keselerin) içine konulmaktaydı. Bu ad zamanla terimleşerek Mukaddes beldelere ve buralarda yaşayanlara yapılan yardımı ifade etmiştir. Bu yardım kafilesi, muhafız askerlerden oluşan bir alayla yola çıktığı için bu konvoya Surre Alayı denilmiştir. Özetle Surre Alayı, Kâbe-i Muazzama’nın bakımı, onarımı, örtüsünün değiştirilmesi, hacıların yol güzergahındaki ihtiyaçlarının karşılanması ve burada yaşayan fukaranın maddi ihtiyaçlarının karşılanması için gönderilen hac ve yardım kafilesidir.
Osmanlı’da ilk Surre Alayı Yıldırım Bayezit zamanında gönderilmiştir. Çelebi Mehmed de iki defa Surre göndermiştir. Manisa’daki mülklerinin gelirinin üçte birini Haremeyn’e vakfeden II. Murad tarafından pek çok defa Surre Alayı tertiplenmiştir. II. Murad Han, Mekke ve Medine dışında Kudüs ve Halilürrahman için de Surreler göndermiştir. II. Bayezit Han her yıl düzenli olarak Surre gönderen ilk Osmanlı padişahıdır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren bütün Osmanlı padişahları düzenli olarak her yıl İstanbul ve Kahire’den Surre Alayı göndermişlerdir.
Kabe’nin örtüsü Kahire’de dikilir, diğer hediyelerle birlikte Surre Eminine teslim edilir ve halkın coşkuyla katıldığı törenlerle Mekke’ye gönderilirdi. Yavuz’un Mısır seferinin ardından hilafet makamıyla birlikte Mekke ve Medine’nin yönetimi de Osmanlı’ya geçmişti. Mısır’ı fetheden Yavuz, elde edilen ganimetlerle hemen bir Surre Alayı tertipleyip Kahire’den Harameyn’e göndermişti. Saltanatın ve hilafetin merkezi olan İstanbul’dan gönderilen Surre Alayına ise “Surre-i Hümayun” denilirdi. Surre Alayı padişahın ve bütün devlet erkânının katıldığı büyük bir merasimle saraydan yola çıkar, İstanbul’un sokaklarında dolaşarak renkli ve heyecanlı bir uğurlama ile yollara düşerdi. Develerin en güzel ve gösterişlisi Surre devesi olarak seçilir ve aşırı derecede süslenirdi. Devenin sırtına, altı kübik üstü piramit şeklinde olan “mahmil” konulur, kıymetli hediyeler bu mahmilin içinde taşınırdı. Devlet, Surre kafilesinin yol güvenliği için her türlü tedbiri alırdı. Surre Alayı ile gönderilen paraların bir kısmı devlet hazinesinden, bir kısmı padişahın şahsi mülkünden, bir kısmı padişah ve devlet erkânı tarafından vakfedilen Harameyn vakıflarının gelirinden, bir kısmı da özel bağışlardan karşılanırdı.
Osmanlı insanının, padişahından tebasına kadar Efendimiz’e ve Kabe-i Muazzama’ya olan sevgi ve hürmetleri sonsuzdu. Hutbedeki hatibin “Hakimü’l-Haremeynü’ş-Şerifeyn” sözüne itiraz edip “Hadimü’l-Haremeynü’ş-Şerifeyn” diye düzelten Yavuz Sultan Selim ve diğer bütün Osmanlı padişahları, kendilerini Mekke ve Medine’nin hadimi(hizmetçisi) olarak görüyorlardı. Bunu göstermek için sarıklarına süpürge sorgucu takıyorlar ve Harameyn’in hizmetçilerinin maaşını, kendi şahsi paralarından karşılıyorlardı. Padişah’tan başka valide sultanlar, devlet erkanı ve seçkin aileler de bu şerefli hizmeti ifa için can atıyorlar, kendi adlarına orada hizmetçilik yapan bir vekil tayin edip bunların maaşını her yıl Surre Alayı ile gönderiyorlardı. Temizlik işçilerine ferraş deniliyordu. Feraşet (temizlik hizmeti) vazifesini yapanlara, Surre Alayı ile feraşet çantası denilen içi para dolu bir çanta gönderilir, çantanın bir yüzünde gönderenin, diğer yüzünde de alıcının adı yazılı olurdu. Feraşet çantası, temizlik işçileri dışında diğer hizmetlilere yahut oradaki muhtaç insanlara da gönderilirdi. Feraşet çantası, diğer paralar ve hediyelerle birlikte Surre Eminine teslim edilirdi. Mühürlü vaziyette kendilerine ulaşan bu çantayı alan hizmetliler, içine hurma, zemzem, kına gibi hediyeler koyarak Hac’dan sonra dönen Surre Alayıyla, kendilerine ikramda bulunan kişiye gönderirlerdi. Efendimize hizmeti ve onun temizlikçisi olmayı en büyük şeref bilen Osmanlı, kutsal toprakların temizlik işine Feraşet-i Şerife (şeref veren temizlik hizmeti) diyordu. Topkapı sarayında bulunan Kutsal emanetler bölümü de sarayın kalbi olarak görülüyor ve benzer şekilde oranın temizliğine çok büyük önem atfediliyordu. Buranın temizliği, başta padişah olmak üzere üst düzey devlet erkânından oluşan kırk kişilik bir ekip tarafından yapılıyordu. Temizlik, en mutena gül suları ile yapılıyor ve çıkan süprüntüler rastgele atılmayıp sarayın bahçesindeki bir kuyuya gömülüyordu. “Edeple gelen lütufla döner” inancında olan Osmanlı, Kuran’a ve Efendimize gösterdikleri edep ve hürmet sayesinde 600 yılı aşkın payidar olabilmiştir.1
Harameyn’e yapılan hizmetlerin manevi mükâfatı ve bereketinden başka sosyolojik ve siyasi faydaları da çok fazla idi. Zira bu yardımlar, gönderen devletin bir İslam devleti olduğunun bir delili idi. Müslümanların halifesi olan padişahın Müslümanlara hizmet etmesi, onların dertlerine çare araması, İslam birliğini güçlendiriyordu. Bütün dünya Müslümanlarının sevgisini, duasını ve desteğini kazanmaya vesile oluyordu.
Bugün biz, Ortadoğu’nun ve İslam âleminin lideri olmayı arzu ediyorsak Müslümanlara yardım etmekten ve mukaddes beldelere hizmet götürmekten geri durmamamız gerekmektedir. Gerçi Suud hükümeti, Kabe ve Ravza’nın hizmetlerini bir başka ülkenin yapmasına müsaade etmeyebilir. Ama belki yol güzergâhlarına tuvalet ve abdesthane yapmak gibi bazı zaruri ihtiyaçlar için tesisler yapma imkânı mevcut olabilir. Ayrıca Müslümanlar olarak hepimizin orada yapabileceği pek çok hizmet mevcuttur. Mesela iftar sofraları açarak veya açılan sofralara katkı sağlayarak Allah ve Resulünün misafirlerine ikram etme şerefini elde edebiliriz. Bugün orada hizmet eden temizlik görevlileri ayda 200-250 dolara çalışan, dünyanın değişik yerlerinden gelmiş gariban insanlardır. Bu yumuşak başlı ve gariban insanlara yapacağımız infaklarla, tıpkı ecdadımız gibi oranın hizmetçisi olma arzumuzu izhar edebiliriz. Amellerin binlerle, yüz binlerle çarpıldığı bu mübarek yerlerde, yapacağımız küçük infaklara bile çok büyük sevaplar verilecektir. Oralara giden yahut bir yakınını gönderen bizler, gümrüksüz ve vergisiz çarşı-pazarını bir avantaj olarak görüp alışveriş için ciddi paralar ayırabilirken, oradaki hadsiz hesapsız ahiret kârını göremeyip infak için para ayıramazsak kaybedenlerden oluruz. Unutmayalım ki Allah ve Resulüne hizmet edenlere, Allah ve Resulünü ziyaret edenlere yapacağımız güzel muameleler ve hizmetler, bizi hem Allah ve Resulüne yaklaştıracak hem de dünya Müslümanlarının psikolojik yakınlığını, sevgi ve dualarını kazanmamıza vesile olacaktır.

Yazar: Hamit Haksever  Kaynak:İlk Adım Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder