Mouse İle Üzerine Geliniz

Mouse İle Üzerine Geliniz -----))--@

19 Şubat 2011 Cumartesi

Veladet-i Nebi

ONU  ANLAYABİLMEK..

- Âyinedir bu âlem,  Herşey HAK ile kâim,
Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim!  (Sh-218 Mir’at=ayna)

-Anınla ülfet eden, bir nefes..
Haşre değin, sohbetin eyler heves”    (Azeri Çelebi-1585)

-O dem ki, fâni dünyadan Muhammed Mustafâ gitti.
Sevindi âhiret amma, bu âlemden safâ gitti .    (Aziz Mahmud-i Hudai)

-Mi’racda Cebrâil’e  kaç yaşındasın, demişti.. bakınız.   (R.beyan cilt 3-544) 

HİLKAT-İ  NEBİ

Mevlid  kitabında Süleyman Çelebi hazretleri şöyle izah ediyor :

Hak taâlâ çün yarattı Âdemi - Kıldı Âdemle müzeyyen alemi.

Mustafa Nurunu alnına kodu - Bil Habibim Nurudur bu Nur dedi.

Sonra Havvâ alnına nakletti NUR - Anın alnında  tecelli kıldı NUR.

Şiit doğdu ona nakletti bil - Durdu onda dahi nice ay-u yıl.

Erdi İbrâhim-u İsmâile hem - Söz uzânur, ger kalanın der isem.

İşbu resm ile müselsel muttasıl - Ta olunca MUSTAFÂ’ya müntakil

Geldi çün ol rahmeten lil-âlemin - Vardı NUR onda karâr etti hemin.


YÜZÜNDEKİ  NURU  GÖRÜNCE

Resulüllah’ın   mübarek   babası,   Hz.   Abdullah’ıın   yüzündeki   O   NUR’u
görünce Beni  ESED KABİLESİNİN   GÜZELİ,  “yüz  deve  vereyim,  benimle
nikahlan” demişti.

-HZ. ABDULLAH’IN CEVÂBI DÜNYALARA İBRET OLACAK TARZDA İDİ :

EMMEL HARÂMU  FEL MEMÂTU DUNEHU
VEL-HILLU LE AHELLU FESTEBİNUHU,

YAHMİL-KERİMU IRZEHU  VE DİNEHU
FE KEYFE  BİL-EMRİL-LEZİ TEBĞINUHU

(Hakikatta Haram, Ölümden beterdir. Helâl ise çok hayırlıdır, bunu iyi bil.
Kerim kişi namusunu ve Dinini korur, Nasıl olur ulu orta bana böyle şeyler
söylersin)

-Medine’den Zühreoğulları kızı Hz. Amine ile evlendikten sonra, Beni ESED
güzeli, o NUR’u takibe başladı. 

Sonra  Abdullah’ın  yüzündeki Nur’un, kendisinden Hz. ÂMİNE’ye geçtiğini
anlayınca  bir gün Abdullah’a : Şimdi artık sana olan “yüz deve teklifimi”
geri aldım, demişti.

ABDULLAH   EVLENDİKTEN   SONRA  İSE

-Ama  ne  hikmettir ki  Abdullah; iki  aylık  evli iken ticaret kervanı ile  gittiği
ŞAM’dan   dönerken   yolda   Medine-i   münevvere’de   dayıları   Necran-
oğullarının evinde vefat etti.

RÜ’Y  GÖRMÜŞTÜ 

-Hz.  Âmine’nin,  bu  ölüm  sonrasında  ilk  yalnız  kaldığı    o  acı  gecesinde, 
rü’yada bir zât gelip :

-Ey  Âmine!..  Bilesin  ki  âlemlerin  efendisine  hâmilesin  ama,  bu  sırrı
kimseye açma demişti.

TEKRAR RÜ’YA  GÖRDÜ

-Resulüllah anne karnında 6 aylık iken yine rü’ya ve o esrarlı ZAT, 
tebessüm ile âlemlerin hayırlısına hâmilesin. Adını “MUHAMMED”  koy, 
hâlini kimseye açma dedi.



VELÂDET-İ  NEBİ,     (20 Nisan 571  P.tesi )

ÂEMİNE HÂTUN Muhammed ânesi - Ol Sedef’den doğdu ol, DÜR’DÂNESİ

Çünkü Abdullahdan oldu hâmile - Vakt erişti, hafte vu eyyâmile.

Hem Muhammed  gelmesi oldu yakın- Çok alâmetler belurdî gelmeden.

Ol Rebîul Evvel âyın nîcesi - On ikinci gîce isneyn gecesi.

Ol gece kim doğdu ol hayrul-beşer ânnesi - Ondâ neler gördü neler?..

Dedi gördüm ol Habîbin annesi- Bir acep Nur, kim güneş pervânesi.

Berk urub çıktı evimden nagehan - Göklere dek NUR ile doldu Cihan.

Gökler açıldı ve fetholdu zulem -  Üç melek gördüm, elinde ÜÇ ALEM.

Biri maşrık, biri mağrıbde anın -  Biri  dâmında dikildi ka’benin.

Bildim anlardan ki ol, halkın Beg’i - Ki, yakın oldu cihâna gelmeyi.

İndiler gökten melekler sâf saf - Ka’be gibi kıldılar beytim tavâf.

Geldi huriler bölük bölük buğur - Yüzleri nurundan evim doldu NUR.

Hem hevâ üzre döşendi bir döşek - Adı sündüs Döşeyen ânı melek.

Çün göründü bana bu işler ayan - Hayret içre kalmış idim ben hemân

Yârılup dıvar çıktı evimden nâgehan - Üç bile HURİ bana oldu ayân.

Bazılar derler ki ol üç dilberin - Asiyeydi biri ol Mehpeygerin.


Biri Meryem Hâtun idi âşikâr - Birisi hem Hurilerden bir Nigâr.

Geldiler Lütfile ol üç mehcebin - Verdiler bana SELAM ol dem hemin.

Çevre yanıma gelip oturdular – Mustafâ’yı birbirine muştular.

Dediler oğlun gibi bir oğul -Yâradılâlı CİHAN, gelmiş değil,

Bu senin oğlun gibi kadri cemil - Bir anâya vermemiştir OL Celil.

Ulu DEVLET buldun ey Dildâr, sen - Dooğıserdir, senden ol hulk-i hasen.

Bu gelen ilm-i LEDÜN sultânıdır - Bu gelen TEVHİD-U İRFÂN kânıdır. 

Bu gelen aşkına devreyler felek - Yüzüne müştâkdır, insu MELEK.

RAHMETEN LİL-ÂLEMİN’dir MUSTAFA - Hem şefiul-Müznibin’dir Mustafâ.

Vasfını bu resme tertib ettiler - Ol mübârek NUR’u terğıb ettiler.

ÂMİNE eder, çün vakit oldu tamam - Kim vücuda gele ol hayrul-enâm.

Susadım gâyet harâretten kati - Sundular bir câm dolusu şerbeti

İçtim ânı oldu cismim NURA GARK - Edemezdim kendimi NUR’dan fark.

Geldi bir AKKUŞ kanâdıyla revam - Arkamı sığâdı kuvvetle hemân

Doğdu ol sâatte ol SULTÂN-I  DİN - Nura ğark oldu semâvat-u zemin





DOĞDUĞU  GECE  :

İ R Â N D A 

İranlıların kadısı rüya gördü. Bir sürü azgın deve bir alay cins arap atıyla
DİCLE suyunu geçip İRAN illerine dalmıştı.

KİSRÂ,  devlet erkanını toplamış bu rüyayı istişare  etmek istemişti. 

Bu defa Farslılların din lideri de bir rüya gördüğünü ve develer ve atların
sürüler hâlinde İran ülkesinde yürüdüğünü söyledi.

Sonra  bu  durumu  yorumlaması  için  ŞAM’da  bulunan  yüz  yaşındaki  yaşlı
(yatalak) Rahibe gidip sormaya karar verilir ve Rahip şöyle der  :

-Kader hükmünü icra eder, eğer Arapların ihyasını Allah dilemiş ise onun
önüne kimse geçemez. Ve bunları söylerken ruhunu teslim etmiştir. 
(Sh. 215)




O GECE HÂDİSELER   (Hz. Amine M. Nec.Bursalı kitabından)

1-İranda kisrânın sarayında 12 sütun birden gürültü ile yıkıldı.

2-Ateşe   tapanların   bin   yıldır   yanan   ocakları   (deniz   sanki   üzerlerine
dökülmüş gibi) sönüverdi.

3-Taberiye gölü akılları donduracak bir sarsıntı ile yerin dibine geçti.

4-Semâve  vâdisi  sanki  içinde  yüzlerce  okyanus  varmış  gibi  kaynadı  taştı
sular altında kaldı. 

5-Kâ’bede putlar secdeye kapandı.    (Sh-214)

 

MEVLİD KİTABI, YÂRADILMIŞ  BAHRİNDE

Yâradılmış, Cümle oldu Şâduman,
Gam gidup âlem, yeniden buldu CAN

Cümle zerrât-ı cihân edip sedâ,
Çağrişuben dediler ki,  MERHAB 

Merhabâ ey âl-i Sultân merhaba,
Merhabâ ey kâni irfan merhabâ,

Merhabâ ey Rahmeten lil âlemin,
Hep Seninçün yaratıdı bu semâvatu zemin..

Merhabâ ey kurretul ayni Halil,
Merhaba ey,  sensin şefiul-müznibin..



BÜLBÜLÜN   SESLENMESİ 

-Resulüllah Doğarken SEHER VAKİ bülbül  eğilip :

-Sevin   ey   nazlı   GÜLÜM   sevin   (misk   kokular   saçan)   kâinatın   gülü
Muhammed  Mustafâ geliyor. 

-Gül gonca dudaklarını kıpırdatmış ve  demiş ki  :

-Ey  Bağrı  yanık  bülbül..    Benim  böyle  açılıp  saçılmam,  kendiliğimden  mi
sanırsın? Bunlar hep,  onun aşkındandır. 

Benim özümdeki koku da, zâten onun ırmağından çağlamaktadır.

O olmasaydı, ne sen böyle (aşk ile) gönülleri delerdin, 

Ne  de  ben  DİKENLİ  DALLAR  içinde  (bu  kadar  saâdetle)  etrafa  kokular
saçardım. 

Evet, uyanık gönüller, gül ile bülbülün konuşmasını böyle dinliyorlardı.





HER  VARLIK  SEVİNÇ  NÂRALARI  ATIYORDU

-Her  varlık  kendi  lisanı  ile  sevinç  ızhar  edip,  bayram  yapmış,  birbirine,
O’nu müjdelemişti. 

Öyle karanlık devirde dünyâya güneş gibi doğdu ki, öyle güneş ki, DİL ile
anlatılamaz. Kelimelerin cılız kuvveti bu yükü taşıyamaz.     (Sh-189)

DOĞUNCA   NE DİYORDU ?..

Secdeye kapanmış da :

-Allahu ekber Allahu ekber..

-Vel-hamdu lillâhi kesîra

-Ve sübhanel-lâhi bükreten ve Asîlâ) 

-Ümmeti, ümmetî, ümmetî, diyordu. 

ANNELER SULTANI  DİYOR  Kİ

“Kulağım ağzına verdim dinledim,
-Söylediği sözü ol dem anladım :

-Derdi ki ey yüce mevlâ yüzüm tuttum sana,
Ya ilâhi ümmetim ver gil bana.

SÜLEYMAN  ÇELEBİ  NE  DİYOR  :

Tıfl iken ol diler idi ümmetin,
Sen kocaldın terk edersin sünnetin...






SÜT  ANNE’YE VERİLMESİ

HALİME  DER Kİ  İŞE  YARAMAZ, CANSIZ  BİR MERKEBİMİZ  VARDI
SÜTSÜZ,   KAVRUK  BİR DE,  DİŞİ  DEVEMİZ    (Sh-227)

Varlıkların  nuru  evimize  girince  devenin  memeleri  süt  pınarına  döndü.
Sağa sağa bitiremez olduk. .. Kocamın gözleri hayretle açıldı ve  dehşetler
içinde sordu :

-Ey  Halime,  dedi  getirdiğin  yetim  ne  uğurlu  bir  insanmış,  içimize  girer
girmez bereket yağmaya başladı.


İKİ  SENE SONRA

Ta iki sene sonra kainatın efendisi memeden kesildi. Kesilişi de bir başka
harika idi. Tekbîrler getirdi ve Allaha şükretti ve yürümeğe başladı. 

-Çocuklar  hep  oynar  fakat  o,  onlara  katılmaz  kenarda  dururdu.  Öyle  tatlı
bir gülümsemesi vardı ki,  insanın ciğerinin zarına işlerdi. 

-Kötü bir manzara seyredilecek olsa onu uyku tutar onları görmezdi. 



ANNESİNE  GÖTÜRÜLMESİ

-Sütten  kesilince  HALİME  ONU,  annesine  götürdü  fakat  tekrar  geriye
gönderme kararı verildi.

Mekke’ye gelirken : 

Ah!!    bir  de  gördü  ki,  başının  üstünde  bir  BULUT  gölge  etmekte..  O,  ne
tarafa yönelirse bulut da o tarafa hareket ediyordu. 

Bütün bunlara şâhid olan Hz. Halime büsbütün ona bağlanmıştı. 


HÂRİKALAR  HÂRİKALAR

-Hâdiseler  durmuyordu...  Çocuklar  oynayıp  dururken  gökler  ülkesinden
deste deste nurlar inmekte,  duyulmadık hâdiseler cereyan etmekte  idi .



İLK  AMELİYAT  MUCİZESİ

Hz. Halime Anlatıyor  :

5-6 yaşlarında iken (3-4 yaş diyenler de var) Oğlum koşarak geldi ve çığlık
atarak anne dedi yetiş yetiş... 
-Bir  adam  geldi  aramızdan  kardeşim  Muhammed’i  alıp  kaptı  bir  tepe
üzerine çıkardı ve karnını yardı.

-Ne dedin ne dedin?..
-Gözlerimin gördüğünü söyledim.

-HALİME İLE  HARİS hemen dışarı fırladılar. 

- Yürekleri ağzına gelmişti…  Koşarak o tarafa doğru gittiler ama, Kâinatın
efendisini gülümser bir halde buldular. 

-İkisi birden haykırdılar  :
-Ey yavrucuğumuz, sana neler oldu böyle?

-Allahın, sevgili Resulü,  tebessüm ederek diyordu  ki:

-Beyaz elbiseli iki kişi gelip beni yere yatırdılar. 

-Karnımı yardılar,  İçimde bilmediğim bir şey aradılar.
-Ey iki gözümün nuru, sen hiçbir acı duymadın mı? 

-HAYIR..
-O adamlar,  bir şey demediler mi ? 
-Tek  kelime  konuşmadılar.  Sâdece  beni  saygı  ile  selamladılar  ve  gözden
kayboldular.

-HARİS, çarpılmış gibi titriyordu. 

-HALİME ise, şok  olmuştu. Dedi ki :

-Ben  bu  çocuğun  başına  bir  hâl  gelmesinden  korkuyorum.  Bu  emâneti
annesine bir an önce teslim etmeliyim, diyordu. 

HARİS de :  Teslim etsek mi?  Diyordu.

-Fakat, -Halime, ben onun yokluğuna nasıl dayanırım dedi.

-Ama   çaresiz   Mekke’nin   yolunu   tutmuşlar.   Ve   nihaye,   bu   sevgiliyi,
annesine teslim etmişlerdi. Ama … Şimdi göz yaşları…


SÜT ANNE  HALİME’NİN  AYRILIK  GÖZ YAŞLARI 

HALİME,  köye  gidecek  ama,  gözleri  Mekke’de  kalmıştı.  Dönüp  dönüp
geriye bakıyor sanki gözü ile onu tekrar köye götermek istiyordu. O anda
hem ağlıyor, hem ağzından şu cümleler dökülüyordu  :

Feda ey güzel GÜL, can-u ten sana,
Ezelden hasretim işte ben sana.

Bütün alem BAKIR, sen bir kimyasın,
Ne laleler benzer, ne çemen sana..

Parlıyor yüzünde güneşin Nuru,
Selamlar gönderir yasemin sana..

Gözyaşı İNCİMİ, yoluna döktüm,
Sıdkıle aşıkım gönülden sana.

Ne acı imiş, ki ayrılık demi,
Hep yaşlar doldurdu bu gözlerimi,

İşte gidiyorum, Ey masum çocuk,
Ölümden beterdir, bana yolculuk.  (Sh-238) 



ANNELERİN  SULTÂNI  EBEDİ  AYRILIRKEN

6  YAŞINDAKİ  NUR TOPU  YAVRRUSUNA   ŞUNLARI  SÖYLENİYORDU

-Şarktan garba,   herkesin sevgilisi olacaksın Evladım!

-Her doğan ölür,

-Her yeni eskir,

-Her yaşlı göçer,

-Her gül solar,

-Her varlık fena bulur,

-Her nefes tükenir,

-Her ömür son noktaya gelir. 

-Ben de öleceğim, benim fani hayatım (hayat mumum) da

ECEL RÜZGARINA teslim olacak fakat, gam yemem. 

-Nur topu gibi temiz bir vekil bırakacağım aleme... 
-Öleceyim ama biliyorum ki adım, baki kalacaktır... 

-Tam  o  anda  Cihânın  Nuru  ipekten  nâzik,  tatlı  ellerini  annesinin  alnına
koydu. 
-Anneler  Sultânı  tatlı  tatlı  tebessüm  ediyordu.  O  gülüşüne,  sevinmeli  idi
belki ama :
Br de ne görsün!... Bir anda, annesinin o TEMİZ  RUHU, bedeninden ayrıldı
ve cennete uçuverdi.   (Sh-244) 

Kendisi, Henüz doğmadan babasından ayrılmış idi.

Bu defa 6  yaşına iken de Sultânlar Sultânı annesinden ayrılıyordu. 

Peygamberler   peygamberinin   63   senelik   dünya   hayâtı   işte   böyle
başlamıştı. 

Dünyâdan  hiçbir  tad aldırmamıştı. Her şeyini ebedi âleme  saklatmıştı Hz.
Mevlâ.
Yüce  Allah,  Lütfu  ile,  keremi  ile  biz  âciz  kullarını  da  O  yüce  peygamberin
şefâatine nâil eylesin. AMİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder